Birkaç dakika içinde hiç tanımadığımız, gerçek olup olmadığını bile bilmediğimiz kişilerle arkadaş ya da düşman oluyor, örgütleniyor, doğruluğundan emin olmadığımız onlarca bilgiyi yüzlerce insana yayıyor, toplumları ayağa kaldırıyor, tarihi yeniden yazıyor, dünyayı kurtarıyoruz. Don Kişot misali çarpışıyoruz yel değirmenleriyle, kendimizi önemli ve değerli hissetmek adına. Sosyal medyanın birkaç cümlelik kotaları yetmiyor derdimizi anlatmaya; sınırları genişletmenin yolları arıyor, ardışık numaralı ‘’flood’’lardan medet umuyor, bir fotoğraf ahvalimizi yeterince anlatamazmış gibi altına da onlarca kelimelik açıklamalar yazıyoruz. Uzun lafın kısası, her zamankinden daha çok konuşuyoruz! Ama hala anlaşamıyoruz! E hani insanlar konuşa konuşa anlaşırdı?

Devamını Okuyun  

Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Belki yarın bulursunuz, belki de dün. O da bugün bulacağınız kişi ile aynı değil. Anlatabiliyor muyum? Yani, şu ana dair bir yanıtsa aradığınız, nafile bir bekleyiş olduğunu söylemek zorundayım. Gerçi siz de yarın şu andaki siz olmayacaksınız. Bu yüzden beklentiniz değişebilir, ya da tamamen kaybolabilir. Hayat bu!

Devamını Okuyun  

Giderek otomatikleşiyor hayatlarımız. Artık sadece rutinleri devam ettirmekle kalmıyor, mümkünse hiç düşünmeyelim diye akıllı telefonlara, uygulamalara teslim ediyoruz kendimizi. Teknoloji bizim için adımlarımızı saysın, su içmeyi hatırlatsın, gideceğimiz yere götürsün, hangi restoranda yiyeceğimizi söylesin istiyoruz. Korkuyoruz ara sokaklarda kaybolmaktan, yeni keşifler yapmaktan, başka hayatlar olduğunu görmekten ve kendimizle yüzleşmekten. Hepimiz aynı olduğumuzda ve aynı davrandığımızda dünya çok sıkıcı olmuyor mu sizce de?

Devamını Okuyun  

Katrana dönmüş zihinlerimiz ve yüreklerimiz, sonunda ormana da bulaştırdı karasını. Maddi zenginliklere olan açlığımız, tükenmek bilmeyen hırslarımız, ‘ben kendi işime bakarım, gerisi beni ilgilendirmez’ anlayışı yok etti yaşam alanlarımızı, nefes kaynaklarımızı. Yalnız yangınlar mı? Uzun süre önce başladı kabus. Virüsler, seller, heyelanlar, kasırgalar, müsilajlar sardı dört yanımızı. Dünyamız nefes alamıyor, boğuluyor, çığlık atıyor. Biz görmekte, algılamakta zorlanıyoruz. Parası olunca daha iyi (!) yaşayacağına inananlar, ‘Ormanlar yok olsa da olur, denizler, göller, nehirler kurusa da olur, hayvanlar ölse de olur, ben kendime yaşayacak bir yer bulurum nasılsa’ mı diyorlar? Bilmiyorum...

Devamını Okuyun  

Uyanış ya da aydınlanma dediğimiz şey, tek bir anda gerçekleşen bir durum değil. Zira kendini aşma, egonun, düşüncenin, bedenin üzerine çıkma durumu, küçük küçük farkındalıklarla, adım adım gerçekleşen bir durum. Birer birer atmamız gerekiyor üzerimizdeki örtüleri. Her şeyden önemlisi, uyanmak için, öncelikle uyuduğumuzu kabul etmek gerekiyor.

Devamını Okuyun  

Hiçbirimiz çocukken, büyüdüğümüzde işten eve, evden işe gidip geldiğimiz, çocukların okulu, ödenecek faturalar, ilişki sorunları üzerine kafa yorduğumuz, akşamları oturup dizi izlediğimiz bir hayat yaşamayı hayal etmiyoruz. Peki ne oluyor da hayaller suya düşüyor? Ne oluyor da biz bu hayatlara mahkum oluyoruz?

Devamını Okuyun  

Çok hızlı bir devinim içindeyiz ve dönüşüyoruz hep birlikte. Dünya değişiyor, alışkanlıklarımız değişiyor, bakış açımız, önceliklerimiz, hatta değerlerimiz değişiyor. Hayat, her zaman alıştığımız ritmin dışında ve farklı bir yöne doğru akıyor. Bu akış, bizi de çekiştiriyor her yanımızdan, dolayısıyla ‘’ben bu akışa uyum sağlamak istemiyorum, kime bana dokunmasın’’ deme lüksümüz pek yok gibi görünüyor. Peki nasıl akışta kalacağız, nasıl dünyanın ritminden kopmadan uyum sağlayacağız? Nedir akışta olmak? Bir çok kişinin anladığı anlamda teslim olmak ve bırakmak mıdır? Ne gelirse olduğu gibi kabul etmek midir? Akışta kalarak nereye ulaşabiliriz? Akışta kalmak için ne yapmak gerekir?

Devamını Okuyun  

‘’Annenin doyuramadığını dünya doyuramaz’’ demişler. Annenin de, babanın da rolü çok önemli insan hayatında. Anne tarafından yeterli sevgiyi alamayan çocuk, hayatını sevgi arayışıyla geçiriyor örneğin. Yaptığı her şeyi daha çok sevilmek için yapıyor. Uçlarda yaşayan, kendini topluma kabul ettirebilmek için kendini hırpalayan insanlara bir bakın. Yardım derneklerine bağış yapmak için yarışanlara…Sokak hayvanları için çırpınırken kendisi için güvenli bir yaşam alanı yaratamayanlara…Hepsinin bir amacı var, hepsinin bir yarası var aslında…

Devamını Okuyun  

Bak…Gör…Sorgula…Uygula…Benimsediklerini al hayatına, benimseyemediklerini gönder gitsin sonsuzluğa…Sana ait olan kendini kabul ettirecektir önünde sonunda. Sana ait olmayanı ise, ne yapsan tutamazsın hayatında. Terk edip gider seni bir gün, bir yerde. Bırak gitsin; gidenin ardından bakma. Hep gelecek olana bak. Kendine inan, hayata inan…Bu yol senin yolun ve sen nereye istersen oraya götürecek seni, korkma…Yaşa!

Devamını Okuyun  

''Güç…Tapınılan…Hatta uğruna ölünen... Neden bu kadar güç sahibi olmak peşindeyiz? Neden güçlü olmak herşeyin ötesinde önem taşıyor bizim için? Gerçekte çok güçsüz olduğumuz için olabilir mi? Acaba korkularımız mıdır bizi bu kadar güçsüz kılan? Hem bu kadar güçlü olmak isteyen, hem de zihninde yarattığı korkularla kendini alabildiğine acizleştiren başka bir canlı var mıdır?''

Devamını Okuyun  

Hayat yolunda rotamızı belirleyen en önemli etmendir beklenti. Daha küçük yaşlarda bilinçaltımıza kazınan beklentiler, bizi insan olma ve kendi gerçekliğimizi yaşama hedefinden saptırarak, sadece ve sadece toplumun beklentilerini karşılama çabalarının içine iter. Bu sistem, nesiller boyu kusursuz işlemiştir, devlet düzeninin en önemli kontrol aracı olarak.

Devamını Okuyun  

Geçtiğimiz senelerde, ABD’de, henüz yirmi yaşındaki bir genç, önce annesini evinde öldürdü, sonra da baskın yaptığı bir okulda, yaşları beş ile on arasında değişen çocukları katletti. Ve sonunda kendine sıktı kurşunu, ardında kendisiyle birlikte yirmisekiz ölü bırakarak! Tüm dünya bu gence lanetler yağdırdı, belki annesine de. Olayın sosyolojik boyutları açısından, öncelikle ABD’de, yani medeniyetin, gelişmişliğin beşiği olan ve süper güç olarak kabul edilen bir ülkede gerçekleşmiş olması, sonra da bu gencin, maddi durumunun ortalamanın üzerinde olması ve gayet iyi bir yaşam sürdürmüş olması düşündürücü...

Devamını Okuyun