23 Aug
23Aug

Bugün 23 Ağustos…Doğduğum gün…23 Ağustos 2019 ise ‘’yeniden’’ doğduğum gün…Nedeni çok. Bana ait, bende saklı. Anlatsam da benim anladığım gibi anlaşılmaz ki…Herkes kendi dersini alıyor hayattan, kendi çizgisini çiziyor. Önemli olan şu ki, artık ben, eski ben değilim…

İnsanın özü değişmez. Ne olursa olsun, içimizdeki çocuk hep canlıdır. O yönetir bizi bütün saflığıyla hayat boyu. Korkularıyla, zaaflarıyla, kompleksleriyle. Onun yüzünden sinirleniriz örneğin hiç tanımadığımız insanlara. Ya da onun yüzünden kırılır, eve kapatırız kendimizi zaman zaman. Onun yüzündendir hırslarımız, tatminsizliklerimiz, didinmelerimiz. Odur tek sebebi dargınlıklarımızın. Ama nedense hiç düşünmeyiz o çocuğu iyileştirmeyi, büyütmeyi.

‘’Annenin doyuramadığını dünya doyuramaz’’ demişler. Ne kadar doğru! Annenin de, babanın da rolü çok önemli insan hayatında. Anne tarafından yeterli sevgiyi alamayan çocuk, hayatını sevgi arayışıyla geçiriyor örneğin. Yaptığı her şeyi daha çok sevilmek için yapıyor. Uçlarda yaşayan, kendini topluma kabul ettirebilmek için kendini hırpalayan insanlara bir bakın. Yardım derneklerine bağış yapmak için yarışanlara…Sokak hayvanları için çırpınırken kendisi için güvenli bir yaşam alanı yaratamayanlara…Çevre için nutuklar atarken, diğer  yanda evinden kimyasal deterjanları, kozmetikleri eksik etmeyen, klima gölgesinde serinlemeyi ağaç gölgesinde serinlemeye tercih eden insanlara…Hepsinin bir amacı var, hepsinin bir yarası var aslında…

Babadan yeterli güveni alamayan, ya da babasız büyüyen insanların çevrelerindeki insanlara nasıl güvenemediklerini görüyor musunuz? Hayatı boyunca kendini sakınmaya, korumaya çalışan, bunun için çok kırılan ve kırıldığı için de çok kalp kıran insanlar…

Ya da, anneye babaya bir türlü sesini duyuramamış, yetişkinliğinde sesini herkese duyurabilmek için en yüksek perdeden konuşan, her toplulukta öne fırlayan insanlar…

Kimi zamanlar bu özelliklerimiz işe yarıyor, evet. Bizi koruyor, belki lider yapıyor ya da belki hırsımız önemli başarılara imza atmamızı sağlıyor. Fakat dikkat edin, işe yaradıkları alanlar hep maddi alanlar. Maneviyatımız ise hep eksik kalıyor. Hep yarım yaşıyoruz.  Duygusal eksikliklerimizi, maddi kazançlarımızla telafi etmeye çalışıyoruz.

Ve yolun yarısına geldiğimizde yoruluyoruz. Bıkıyoruz. Her şey  bir anda anlamsızlaşıyor gözümüzde. Hayatın anlamını aramaya başlıyoruz.

Neden bu kadar çok insan hayatın anlamını arıyor sizce? Hayatın anlamı nedir?

İnsanın özü değişmez dedik. Evet, özümüz, bizi biz yapan benliğimiz. İlkelerimiz, değerlerimiz. Onları korumak önemli. Peki bize zor anlar yaşatan, sıkan, üzen, sinirlendiren durumları ne yapacağız? Onları da koruyalım mı hayatımız pahasına? Neden daha rahat, daha keyifli, daha sakin ve daha yaratıcı bir hayatı layık görmeyelim kendimize? Neden değiştirmeyelim bakış açımızı, hayatımızı?

Hadi, işe içinizdeki çocuğu görmeye çalışarak başlayın. Koyun bir çocukluk fotoğrafınızı önünüze, konuşun onunla. Sorun bakalım, ne bekliyormuş hayattan o zamanlar? Hayalleri neymiş? Ne elde etmiş, neler eksik kalmış? En çok ne zamanlar üzülmüş? En çok ne zamanlar mutluymuş?

Sonra da tespit ettiğiniz o mutluluk anlarını çoğaltmak olsun hedefiniz. İçinizdeki çocuğu mutlu edin önce. O sizsiniz çünkü. O mutlu olmadan siz mutlu olamazsınız! Sevin onu, bağrınıza basın, kabul edin. Üzüntüleri için teselli edin. Barıştırın geçmişiyle, ailesiyle, kendisiyle. Gülmeyi yeniden öğretin, bol bol güldürün onu. Sevindirin. Oyuncaklar alın gerekirse, lunaparka götürün. Hani o anne babasından alamadıkları var ya, siz verin ona. Kimsesiz bir çocuğu sevindirir gibi. Yardım edin, sahip çıkın!

İşte o zaman büyümeye başlayacak o çocuk. Yaralarını saracak, kendisini sevmeyi öğrenecek. O zaman rahatlayacak, kendini sakınmayı bırakacak, hayata açacak yelkenlerini..O zaman başkalarından beklemeyi bırakacak ihtiyacı olan sevgiyi, ilgiyi, güveni. Kendini sevmeyi, kendine güvenmeyi öğrenecek, her koşulda, sarsılsa da, eğilse de, kırılmayacak, ayakta kalacak. O zaman hayat daha güzel, daha keyifli olacak.

Yaşanası hayatlar için, içinizdeki çocuğu görün, onunla konuşun, onu sahiplenin. Bir çocuk gibi şefkat gösterin kendinize, büyütün sevgiyle…

Nice doğum günlerine, yeniden doğduğunuz, yaşadığınızı hissettiğiniz…

Tijen ÖZER





Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.