20 Jan
20Jan

Evet ulaşılamıyor. Çünkü kendisi ya geçmişte, ya gelecektedir. Her zaman olduğu gibi. Zira oralarda halledemediği bazı şeyler, bitiremediği bazı işler var. Onları halledip gelecek. Becerebilirse… 

Not mu bırakacaksınız? Olur. Fakat dönüş yapacağını garanti edemem. Ayrıca gelecekte vereceği yanıt, şu an vereceği yanıttan muhakkak ki farklı olacaktır. Çünkü gelecekte hiçbir şey, şu andaki gibi olmayacaktır. Yine de siz bilirsiniz tabii, şu an yerine geleceği yeğleyenlerdenseniz bir şey diyemem. Nasıl? ‘’Hiç yoktan iyidir’’ mi? Peki…Bu da bir bakış açısı. Elindekiyle yetinmek. Olana razı gelmek. Eh o zaman, şu an konuşmak istemenizin de pek bir önemi yok gibi, öyle mi? Yani öylesine yapılmış bir hareket, geçerken uğramak gibi, bir arkadaşa bakıp çıkmak gibi…Bir an önemli görünüp bir an sonrasında önemini yitiren, hayata dair bir anlam içermeyen ama içeriyor(muş) gibi görünen…Belki de tercihiniz bu. Yani, şu anı bir şekilde geçiştirmek, aradım, sordum diyebilmek, sorumluluğunu yerine getirip rahatlamak. O da tamam. O zaman dönüş yapmazsa kırılmazsınız. Zaten beklediğiniz ve istediğiniz durum bu olduğu için. Hayır mı? Ama o zaman beni çıkmaza sokuyorsunuz siz! Ne yapmaya çalışıyorsunuz kuzum? Söylüyorum size, kendisi hiçbir zaman şu anda mevcut olmayacak. Her zaman için, ya geçmişte, ya gelecekte. Öyle de olmaya devam edecek. Hiç şu anda mevcut olmadı ki! Şu anda mevcut olmanın ne demek olduğunu bile bilmiyor! O, kafasının içindeki seslerle yaşamaya, onlar nereye çekerse oraya gitmeye alışık. Bazen geçmişe çağırıyorlar bağırış çığırış, bazen geleceğe yolluyorlar kaygılarla. Ne yapsın zavallı? Hangi birini memnun etsin? Bir ona, bir buna koşuyor işte çaresiz. Onlar susmadan rahat yok çünkü, biliyor. Hani Kuzuların Sessizliği diye bir film vardı, bilir misiniz? Dedektif, olayı çözdüğünde zihnindeki kuzuların susacağını bildiği için ne tehlikelere atıyordu kendini. Böyle bir şey bu da işte. İnsan çözmeden rahat edemiyor, ne yaparsınız? Çözmek imkansız mı? E yani…Öyle, ama bir umut…Ya çözülürse? En azından denemek lazım, öyle değil mi? Tabii şu da var ki, geçmişte olanı bugün çözmeye çalışmanın pek bir faydası olmuyor. Ancak içini rahatlatıyor insan. Rahatlatıyor da, bazen de ekstra suçluluk duygusu, ya da pişmanlık ekliyor karmaşık duygu repertuarına. O zaman fena işte. Bir şeyleri fark edip de çözememek, ya da asıl hatanın kendisinde olduğunu fark etmek kadar zor bir şey yok. Hayatının geri kalanında bu farkındalıkla yaşa işin yoksa. Sanki yükün yetmezmiş gibi! Hayatla akarak yaşamak varken, yaşayıp gitmek varken. 

Saçmalıyor muyum? Evet, belki. Yani, siz öyle düşünmüş ya da hissetmiş olabilirsiniz. Saygı duyarım. Bana göre buna pek saçmalamak denmez ama…Yine de öyle olsun. Peki şu an, asıl konuşmak istediğiniz kişi yerine benimle konuşuyor olmanız yeterince saçma değil mi? Beklediğiniz bu muydu gerçekten? Hoş, beklenti de geleceğe dair. Bekleyen de genelde beklediğini bulamaz ayrıca. Aşk bile aradığında değil, en beklemediği anda gelir insana. Bazen aylarca beklersin bir şeyi, tam ümidini kesip vazgeçmişken dikilir karşına, ‘’hadi al şimdi, ne yapacaksan yap’’ der ! Hazırlıksız yakalar hayat her defasında. O yüzden beklemek, planlamak, zorlamak çok da anlamlı değildir. 

Ne mi diyorum? Kısaca şunu diyorum: Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Belki yarın bulursunuz, belki de dün. O da bugün bulacağınız kişi ile aynı değil. Anlatabiliyor muyum? Yani, şu ana dair bir yanıtsa aradığınız, nafile bir bekleyiş olduğunu söylemek zorundayım. Gerçi siz de yarın şu andaki siz olmayacaksınız. Bu yüzden beklentiniz değişebilir, ya da tamamen kaybolabilir. Hayat bu! O zaman da bu anı hiç yaşanmamış sayar, yürüyüp gideriz hep beraber. Belki de başka bir anda karşılaşırız tekrar, başka bir soruya yanıt ararız birlikte. Ya da aynı soruyu tekrar ederiz, yaşanamadan harcanmış anlara hayıflanmadan. Ne dersiniz?

Tijen ÖZER

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.