30 May
30May

Mutluluk nedir? Sürekli mutluluk var mıdır?

Bu sorular üzerine kafa yormadan önce, insanları mutsuz eden durumlardan bahsetmek istiyorum biraz.

İnsan bir aynadır aslında. Farklı insanlarda kendimizi görür, onları düzeltmeye çalışarak, aslında kendimizi düzelttiğimizi zannederiz. Bilmeyiz, bizi asıl rahatsız edenin, kişilerin farklılıkları değil, bize olan benzerlikleri olduğunu. Kendimizde tahammül edemediğimiz özellikleri başkalarında görünce öfkeleniriz; oysa asıl öfkelendiğimiz kendi benliğimizdir.

İnsanlar vardır, kendilerini sevmezler. Kendilerini o kadar aşağı, o kadar değersiz görürler ki, kendilerini iyi hissetmek için başkalarının açıklarını yakalamaya çalışırlar. Başka insanlara, ne kadar değersiz ve mutsuz hissettirirlerse, kendileri o kadar iyi ve mutlu hissedeceklerdir çünkü; ‘’benden mutsuzu da varmış’’ deme şansına sahip olacaklardır.

Böyle insanlar sık sık çıkar karşımıza. Kah işyerinde, kah ailede, kah arkadaş çevresinde. Çoğunlukla kaçarız onlardan, kendimizi kötü hissetmek istemediğimiz, içgüdüsel olarak, bizi iyi hissettirecek insanları aradığımız için. Ne var ki her zaman kaçmak mümkün olmaz, hatta durumun farkına varmadığımız bile olur. Bazen bu insanlar o kadar yanıbaşımızda ve hayatımızın içindedirler ki, uzun bir süre, belki de dibe vuruncaya kadar, anlamayız duygularımızla nasıl oynadıklarını. Hep kendimizde ararız kabahati, oysa ki gerçek, bu insanların çok çok mutsuz oldukları ve bizi mutsuz etmek için ellerinden geleni yaptıklarıdır.  Muhakkak ki çoğu davranışın ardında olumlu bir niyet vardır: kendini mutlu etmek. Ve hiç düşünmeden, kendi mutluluğu uğruna başkalarını mutsuz eder bu kişiler, elbette çoğu kez farkında olmayarak, salt içgüdüsel olarak ve kendi iyiliği için. Bunu yaparken de o kadar usta davranırlar ki, en yakın dostlarımız zannederiz onları. Bizim iyilik meleğimiz, koruyucumuz gibi davranırlar; söyledikleri, yaptıkları, hep bizim iyiliğimiz içindir. Ne zaman biraz mutlu olacak olsak, bunun geçici olduğuna inandırırlar bizi, mutlaka duygularımızı alaşağı edecek bir neden bulurlar; ne zaman umutlu olsak, hayal kursak, gerçekçi olmamakla suçlarlar; ne zaman kendimizle gurur duysak, geçici başarılarla gurur duyulmayacağını, daha katedilecek çok yol olduğunu söylerler ya da eksiklerimizi göstermeye çalışırlar. Bir türlü fırsat vermezler iyi hissetmemize, kendimizi yukarılara çekmemize.

Ne zaman ki kendimize güvenimizi kaybeder, bizi biz yapan özellikleri yitirir, kendimizi tanıyamaz hale geliriz, o zaman sorgulamaya başlarız hayatımızı ve çevremizdeki insanları.

Oysa ki insan için iyi olan, hayallerinden vazgeçmesine neden olan değil, hayal kurmaya  teşvik eden, kendini bir bütün hissettiren, kendiyle gurur duymasını, kendine inanmasını sağlayandır. İnsan için iyi olan, ona mutlu hissettirendir. Kişi, mutlu olmak için, öncelikle  mutluluk vampiri bu insanlardan, fiziksel olarak mümkün olmasa bile duygusal olarak arınmak ve kendisine, içinde kendini iyi hissedeceği, tamamıyla kendisi olabileceği, kendi içinde bölünmüşlük duygusu yaşatmayacak, çelişkiler içinde kıvrandırmayacak, kendinden şüphe ettirmeyecek, atalete değil üretkenliğe teşvik edecek, zihnini ve ufkunu karartmayacak, tam tersi aydınlatacak bir dünya kurmaktır; ancak bu şekilde kendini tanıyabilir, sevebilir, zaaflarıyla ve hatalarıyla kendini kabul edebilir ve etrafına ışık saçabilir. Mutsuz ve kendinden şüphe eden insan ışık saçmak bir yana, kendi  karanlığına boğar etrafındakileri de. Sadece kendisini değil, sevdiği insanları da mutsuz eder, karanlıktan çıkmanın yolunun, başkalarını da karanlığa çekmek olduğunu zannederek.

Psikologlar, depresyonda olan hastaları üzerinde, öncelikle özgüven geliştirme çalışmaları yaparlar; ilk adım olarak, kişinin, kendi içindeki güzellikleri keşfetmesini sağlamaya çalışırlar  ; yaşam koçları, kişinin, problemlere takılıp kalmadan, çözüme odaklanması gerektiğini tekrarlayıp dururlar. Sebep çok açık değil mi? Sorunlarla uğraşarak ve sürekli sorunları düşünerek çözüm üretilebilir mi? Kişi, problemlerin kuyusunda giderek daha da dibe çökerken ışığı görebilir mi? Işığı göremeyen insan kendine ışık tutabilir mi? Elbette ki ‘’problemlere takılmayalım’’ derken, ‘’onları görmemezlikten gelelim’’ demiyorum.   Problemin tespiti, çözüm için ilk adımdır. Fakat insanoğlu, olumsuzu düşünmeye yatkın olduğundan, problemi düşünüp durmaktan, problemin neden ve nasıl oluştuğuyla ilgili teoremler üretmekten sonsuz zevk alır. Bunu yaparken de, çözümü düşünmeyi çoğu kez unutur. İşte böylece probleme takılıp kalır, çözülmeyen problem günden güne büyür, zihni işgal eder, gelişmeyi durdurur ve kişiyi mutsuz eder.

Mutluluk nedir? Sürekli mutluluk var mıdır?

Evet, sürekli mutluluk vardır bana göre. Sürekli mutluluk, hiçbir şeyin sürekli olamayacağını, hayatta daima engeller, sorunlar, sıkıntılarla karşılaşılabileceğini, aslolanın, insanın kendi merkezinden, yani kendi ilkelerinden ve yaşam amacından sapmadan daima ilerlemesi olduğunu kabul etmektir. Her ne yaşanırsa yaşansın sonucunun iyi olacağına, bunun için de, birilerinin gelip kendisini sorunun içinden çıkarmasını beklemeden, çabalamak gerektiğine inanmaktır. Her daim düşünmek, sorgulamak ve sorunlara saplanmadan gelişmek, üretmektir. Gelişen ve üreten insan, ne kendini, ne de başkalarını tüketir, tersine, günden güne sevgiyle çoğalır. Sevgiyle çoğalan yaşamlar, etrafına daha çok mutluluk getirir, huzur getirir, barış getirir. Bu yüzden toplumların mutluluğu da bireylerin mutluluğuna bağlıdır. Ve mutluluk, sanıldığının aksine, tamamen kişinin kendi elindedir. İlk adım ise, kendini tanımlamak, kendi özelliklerini keşfetmek ve başkalarının kendisinden ne beklediğini değil, kendisinin yaşamdan ne beklediğini ortaya koymaktır.

Mutlu anlar dileğiyle…

 

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.